30 Ekim 2015 Cuma

Tek taraflı aşktı, cehennem diye tabir edilen şey...

Aşk istiyordu çocuk, karşılığı olan bir aşk. Evet, 29 yaşındaydı, evet, biliyordu insanlar saf değildi artık. Ama hala saf bir aşk istiyordu, otuzuna inceden göz kırparken. Belki bu bir hataydı, belki boşa bir bekleyişti bu. Ama yine de bir karşılık bekliyordu aşkına. Çünkü aşk, tek taraflı olunca sadece acı veriyordu.

Saat gecenin bilmem kaçı. Sigaranın dumanı sessizce terk ediyor odayı. Anason kokusuna karışmış sezen nağmeleri. "Zaman" diyor Sezen, "birazcık zaman"... Hangi zaman be Sezen? Zaman dediğin meret hiç bir şeye ilaç olmuyor, unutturmuyor hiçbir şeyi. Ne senin dediğin gibi geçiyor her şey, ne de biz tükeniyoruz. Her gün, aynı ızdırabı en baştan yaşıyoruz.

Her sabah yanımda dev bir uçurum sanki yokluğu. Her sabah, boşluğu sararak başlıyor günlerim. Onun kokusuyla bezenmeyince, aldığım nefesin bir anlamı olmuyor. Ona ait olmayan her ses, sanki bir ölüm çığlığı, sanki kıyametin ilanı. Hoş, kıyamet bir çözüm, mutlu bir son gibi geliyor bazen. Her son acı değil, bazen de kurtuluş oluyor.

"Kolay olmayacak, elbet üzüleceğim"... Bak ne de güzel söylemişsin. Evet, mutlaka bir iz bırakacak. Geçmeyecek yani hiçbir şey. O izle yaşayacaksın bir ömür boyu. O büyük boşluk kaplayacak içini. Kalbinin her atışında hissedeceksin o boşluğu. Kolay olmayacak...

Yine gece, yine rakı, yine sezen... Ne kadar içersen iç, geçmeyecek bu yalnızlık. O gelmeyecek, ne kadar istesen de. Gelen sadece yeni bir kadeh, paylaşılmayan bir hayat... Tek başına nefes almanın verdiği sonsuz hüzün. Sana hayat vermekten başka hiçbir işe yaramayan bir kalp, ne işe yarar ki? İnanma kalbin görevi seni yaşatmaktır diyenlere. Kalp dediğin başkası için atmalı, seni hayatta tutmak için değil.

Birini gördüğünde nefes almak zor geldi mi sana hiç? Hiç, birinin varlığı içini kapladı mı, baştan sona? Hiç yaşadın mı bu duyguyu? Aşk bu duyguydu işte benim için. Tüm hayat durdu sanki onu gördüğüm anda. Nefes almak bile, gereksiz bir eylem haline geldi. Dünyadaki milyonlarca renk, onda birleşti bir anda. Onu gördüğüm an değişti her şey. Her şey anlamını, önemini yitirdi. Öylesine kapladı ki içimi, nefes alamadım be. İlk defa gördüğün birisi, nasıl olur da böylesine boğabilir seni? Nasıl bir güzelliktir ki bu, gözünün önünden gitmez, gözünde yaş olarak yaşar?

"Ben seni seviyordum, sen bilmiyordun" demiş şair. Bilmemesi acı değil be şair. Asıl acı olan satırlar: " Ben seni seviyordum, senin umrunda değildi". Bunu yaşamadıysan eğer, bana acıdan bahsetme. Böylesine muhteşem bir varlığın umrunda olmamak... Senin tüm benliğine işlemiş bir varlığın gözünde, bir zerre öneme sahip olmamak. Asıl acı buydu işte. Tek taraflı aşktı, cehennem diye tabir edilen şey. Hem de bu dünyada yaşanan cehennem...

"Beni unutma" bile diyememek ne kadar acıtan bir şey, bilir misin sen? Senin varlığından zerre kadar etkilenmeyen bir varlığa bunu nasıl söyleyebilirsin ki? Hiç bir şey söyleyememek, bu dünyadaki en kötü şey sanırım.

Saat gecenin bilmem kaçı... Anason kokusuna karışmış sigara dumanı.Sen benim farkımda bile değilsin güzel kız. O yüzden tüm bu kelimeler sana değil de bu satırlara yazılıyor. Sen yatağında mışıl mışıl uyurken, bu salak burada bunları yazıyor. Asla olmayacağını bilmek bile bir şeyi değiştirmiyor. "Bir ümitle, ya olursa dersin hep, bile bile her şeyin bittiğini"

10 Ağustos 2015 Pazartesi

Hikayeye ara sıcak...

 Çok sarhoş olasım var yine. Herhangi bir sebepten ya da herhangi bir şeyin uğruna değil, amaçsızca içme isteği benimki. Herhangi bir gece oysa ki bu da, diğer gecelerden kopya çekmiş anlar topluluğu. Bir özelliği yok anlayacağın bu gecenin de. Sen yoksun, keyif yok, huzur yok, hiçbir şey yok... Yine olmayan şeylerin toplanıp huzursuzluğa dönüştüğü anlamsız bir gece. Sanırım sadece gökyüzünü değil, insanın içini de kaplıyor bu karanlık. Öyle işte... Kadehlerden biri boşalmadan diğeri dolsun, damarlarımda kan yerine alkol aksın istiyorum ben bu gece. Daha bir sigara bitmeden diğerini yakıyorum. Sahi neden yoksun sen? Neredesin? Dünyadaki en sevilen varlık olmaktan daha önemli ne işin var şu anda? Ben burada tüm mutlulukları sana adamaya hazırken sen neredesin? Nasıl bir hayattasın ki, böyle bir mutluluğa ihtiyacın yok? Benimse her şeyden çok ihtiyacım var şu anda yaşadığımı hissetmeye. Uzun zaman oldu, yalnızlıktan başka bir şey hissetmeyeli. Öylesine hissizleştim ki; kim olduğumu, ne olduğumu bile hatırlayamıyorum artık. Sahi, kimdim ben? Sinirliyim aslında biraz da bu halime ve sana. Kimsenin hakkı olmamalı, yokluğuyla başkasının kimliğini, benliğini çalmaya. Kusura bakma saçmalıyorum yine. Bilmiyorsun ama böyleyim ben de işte. Nefes alabilmek için, oksijen kadar varlığına da ihtiyaç duyuyorum. Belki de daha çok... En afili laflarla anlatmaya çalışmaktan vazgeçtim seni, güzelliğimi. En sade, en saçma sözlerle konuşmak istiyorum artık. Ben anlatamayayım, sen bu halime gül ama anla istiyorum. Aslında bu aralar konuşmak bile istemiyorum. Korkutucu bir sessizlikle yaşamak istiyorum. Neyse yeterince saçmaladım sanırım yine. Tatlı rüyalar güzel kız. Her neredeysen ve her kimsen...

28 Haziran 2015 Pazar

“ ne güzel şarkılar vardı, bir sahneyle birleşince canımızı daha çok yakan… “

Günlerdir yataktayım… Neden böyle oldum, derdim ne hiçbir fikrim yok. Sanki yaşamak nasıl yapılıyordu onu unuttum. Anlamlandıramadığım bir yorgunluk bir bıkkınlık var üzerimde. Hayır, bu halim hoşuma gitmiyor. Ama sorunun ne olduğunu bilmeyince çözemiyor insan, öylesine yaşamaya devam ediyor. Kafamı kurcalayan hiçbir şey yok günlerdir. Her an saçma sapan bile olsa düşüncelerle boğuşan beynim sanki artık vazgeçti çalışmaktan. Belki de terk etmiştir beni bilmiyorum.

  • İnsanın beyni kendisini terk edebilir mi babiş?
  • Bilmiyorum ufaklık, belki de eder.
  • Saçmalama babiş ya.
  • Hah, başladı laf sokma ve fırçalama zamanı.
  • Başlar tabi ki. Yine saçmalıyorsun babiş.
  • O kadar da lüksümüz olsun artık zilli.
  • Neden?
  • Bilmem.
Hoş geldin, sefalar getirdin de zilli, bende sana cevap verecek derman yok. Öyle bir haldeyim ki kendim bile bilmiyorum en basit soruların cevaplarını.

  • Cevaplar aslında çok basit babiş.
  • Neymiş peki?
  • Ortada cevaplanması gereken bir soru, çözülmesi gereken bir sorun yok.
  • Öyle mi dersin?
  • Öyle tabi ki. Bir düşün bakalım var mı.
  • Evet, gerçekten de yok. Peki ben neden böyle bir boşluktayım dersin?
  • İşte tam olarak da bu yüzden.
  • Anlamadım.
  • Of babiş ya, kezbanlıktan zeka seviyen ortalama altı oldu.
  • Bana da öyle geliyor.
  • Tamam o zaman, Bilal’e anlatır gibi anlatayım sana.
  • Sevinirim.
  • Bu boşluk hissinin sebebi; bir sorunun, bir sorun olmamasından. Yaşamak için bir amacın, bir meşgalen olmamasından kaynaklanıyor. Boşluk sende kezbanlık yapıyor.
  • Olabilir. Nasıl çözeceğiz peki?
  • Kalk hadi seninkinin saati geliyor bak.
  • Bugün yapmasak kız, hiç yapasım yok.
  • Ne oldu o büyük aşk? Grip olsan bu kadar çabuk geçmez, nasıl aşkmış bu?
  • Aman ne bileyim.
  • Kalk hadi kalk.
Kalktım tabi ki. Ben neden bu kıza hayır diyemiyorum? Gerçekten kızım olsa işim oldukça zor olacak anlaşılan. Hayaline bile hayır diyemiyoruz, gerçeğiyle ne yapacağız bakalım? Neyse, anası oynar kötü polis rolünü.

Bana şimdi değişiklik gibi gelen eski rutinime geri dönüş yapıyorum. Hızlıca ısıtılan bir su, gelişine sallanmış bir çay, bir şeker ve miktarı belirsiz sigara ile balkon zamanı.

Balkona çıktım çıkmasına da, hava neden hala soğuk? Havalar da benim kafa gibi, zamandan, hangi mevsim olduğundan habersiz. Sanki sabah dediğin güneşin doğmasıyla değil de yağmurun yağmasıyla başlayan bir şey. Aman neyse, onu da mı ben düşüneceğim? Balkona kuruldum, elimde çayım yanımda sigaram. Bırakmaya bırakacağım da, şu serinlikte, sıcacık çayla ayrı bir güzel geliyor zıkkım. Zilli nerede acaba? Beni buraya çıkarttı kendisi kayboldu yine ortalıktan. Eskiden olsa düşüncelere dalmalık zamandı tam ama şimdi hiçbir şeye dalamıyorum. Öyle mal gibi oturdum balkonda, çayımı yudumlayıp sigaramı içiyorum. Saate de hiç bakmadım. Zilli onun saati dedi diye çıktım ama, saat kaç, ne zaman gelecek acaba?

  • Bekle işte babiş, bir işin mi var?
  • Obama ile toplantım vardı, ona geç kalmayayım.
  • Çok komiksin babiş.
  • Teşekkür ederim canım. Saat kaç kız, erkenden dikmedin değil mi beni buraya?
  • Ne erken, ne de geç babiş merak etme.
  • O nasıl bir cevap öyle kız? Felsefi bir lafsa eğer, onu anlayacak kafa yok bende şu anda.
  • Normalde var yani.
  • Çok komiksin.
  • Teşekkür ederim canım.
Neyse güzel geldi zillinin laf sokmaları. Üzerimdeki ölü toprağı atılmaya başladı sanki. Bu da ne iğrenç bir laftır ya, ölü toprağı ne? Kullanmayayım bundan sonra böyle şeyler, bana yakışmıyor.

  • Bence de babiş.
  • Aman, her konuda da bir fikrin olsun.
  • Kime çektiysem artık?
  • Bilemedim. Neyse boş ver onu, gelmesine daha varsa laflayalım bari biraz.
  • Olur babiş, ne hakkında konuşmak istersin?
  • Bilmem, aklıma bir konu gelmiyor.
  • Ben geldiğimde kafanda dönen bir şey vardı sanki.
  • Öyle mi?
  • Öyle.
  • Peki bir şey yoktu aslında, öyle mal gibi yatıyordum. Ufak bir düşünce vardı sadece.
  • E tamam işte, ne güzel. O düşünceyle ilgili konuşalım. Biz bir yerlerden başlayalım da, bakarız konunun güzergahı ne olacak.
  • Değişik bir şey değildi be ufaklık, kendime acıyordum yine. Ne ara bu hale geldim diye düşünüyordum. Hayatımın arka plan müziği arabesk oldu sanki. Yaşadığım hayat akarken ekranlarda, sanki arka planda Ferdi, Müslüm çalıyor.
  • Sabah hangisi çalıyordu kafanda?
  • Sabah mı? Önce sabahçı kahvesi çaldı, arkasından da bana sor. Güne başlamak için çok da ideal şarkılar değil yani.
  • Evet biraz depresif olmuş. Olsun, sen seversin.
  • Severim sevmesine de, güne bu şarkılarla başlayınca, gün pek hayırlı geçmiyor işte. İnsan sabahları anason kokusuyla uyanmamalı.
  • Bence de. Ama merak ettiğim başka bir şey var.
  • Neymiş?
  • Bu arka planda çalan müzik meselesi nerden aklına geldi? Neden hayatın ekranlarda akarken bir müzik çalıyor?
  • Bilmem, belki filmlerde görüp etkilendiğimiz bir şeydir.
Güzel bir soru. Neden bir şarkı aklıma geldiğinde hep görüntüler oluşuyor kafamda? Neden bir müzik tek başına yetmiyor, illa bir görüntünün ona eşlik etmesi gerekiyor? Bu şekilde daha etkileyici olduğu için mi acaba? Bence cevap bu: etkileyici olması. Özellikle hüzünlü bir şarkıysa kafanda dönen. O duygusal tınıyı duyduğun an belirir kafanda; aşk, yağmur, ayrılık… Bende hep böyle olmuştur en azından. Ne güzel şarkılar vardı, bir sahneyle birleşince canımızı daha çok yakan. Filmlerin kafamıza yerleştirdiği bir şeydi sanki bu. O müzik, o sözler yeterince acıtmıyormuş gibi canımızı, bir de o hüzünlü sahne gelirdi karşımıza. Zaten o sözler, o zamanlarda gerçekten acıtıyordu canını. Eğer yaşamadıysan o acıyı, o sözler sadece kelimelerden ibaretti. Yan yana dizilmiş harf topluluğundan fazlası değildi, bir anlamı yoktu. Özdeşleştirdiğin bir şey yoksa eğer, o kelimeler, o sözler sadece güzel yazılmış diye beğeneceğin şeylerdi. Ama eğer yaşadıysan o anları, ondan sonra bir anlamı oluyordu o kelime topluluklarının. Bir insan için aynı değildir mesela Sezen şarkıları, yaşanan o anların öncesinde ve sonrasında.

  • Kitap yazsaydın babiş.
  • Efendim?
  • Bir soru sordum, cevaplamak yerine daldın gittin düşüncelere, uzattıkça uzattın.
  • Sen istedin kız böyle olmasını.
  • Ben konuşalım dedim babiş, düşüncelere dal git demedim.
  • Ne yapayım kız, ben de böyleyim işte, biliyorsun.
  • Biliyorum babiş. Neyse bu da bir şeydir. Düşüncelere dalmayalı uzun zaman oldu diyordun. Tekrar hoş geldin hayata babiş.
  • Sağol ufaklık.
  • Seninkinin saati geçti ama gelmedi bugün.
  • Gerçekten mi? Kız ben farkında değilim saat kaç, o geldi mi gibi soruların, sen nasıl farkındasın?
  • Demek ki sen de aslında farkındasın babiş.
  • Demek ki.
  • Giriyor muyuz içeri?
  • Boşver, biraz daha oturalım. İyi geldi günler sonra odanın boğucu havasından kurtulmak. Teşekkür ederim.
  • Rica ederim babiş.
  • İyi ki varsın kız. Korkuyorum bir gün her şey düzelince sen kaybolacaksın diye.
  • Öyle olacak zaten babiş.
  • Kaybolma kız. Çok alıştım ben sana. Sensiz ne yaparım bilmiyorum.
  • Merak etme babiş, ben yerime biri gelmeden kaybolmam zaten.
  • Gelen gelsin ama sen de kal. Sen hep benimle ol.
  • O mümkün değil babiş. Neyse, sonunda döndün sanırım artık.
  • Sanırım.
  • O zaman tekrar başlıyor konuşmalarımız.
  • Kesinlikle.
  • Bir ricam var ama.
  • Neymiş?
  • Çok bunaldım bu arabesk hallerden. Biraz neşeli şeyler konuşsak artık.
  • Olur tabi ki. Sen iste yeter ki zilli.

Artık dönme zamanı gelmişti, uzun sessizliğin bitme zamanı çoktan geçmişti hatta. Artık tekrar yaşama zamanı. Artık yine konuşma anlatma zamanı. Ama tek bir farkla; artık güzel şeylerden konuşma zamanı…

30 Mayıs 2015 Cumartesi

“ bugün, ben kadar anlamsız bir gün…”

Sabah olmuş, güneş doğmuş odama. Kapatmayı unuttuğum perdelerin ardından günün inatçı ışıkları odamdaki karamsarlığı yok etmeye çalışıyor sanki. O kadar boş bir çaba ki aslında bu. Aklın alamayacağı enerjiye sahip güneşin, ne ışığı yetiyor içimdeki karanlığı aydınlatmaya, ne de sıcaklığı ısıtabiliyor içimdeki yalnızlığı. Bugün karamsar bir gün, ne bir eksik ne de bir fazla.

Onun saati geliyor. Şimdi kalkma, kahvemi hazırlayıp balkondaki yerimi alma zamanı. Ama bugün hiç canım istemiyor bu ritüeli gerçekleştirmeyi. Yanlış anlaşılmasın, onu görmek değil içimden gelmeyen. Hala onu görmeyi, sabah sokağımda arz-ı endam ederek geçişini izlemek hoşuma gidiyor. Halâ uzaklardaki varlığı anlatamayacağım kadar değerli benim için. Onunla ilgili değişen hiçbir şey yok. Ama bugün, ben, ben değilim sanki. Hiçbir şey yapmak gelmiyor içimden. O kadar yorgun, bitkin ve heves yoksunuyum ki, nefes bile alasım yok bugün. Ölme isteği de değil içimdeki, sadece her şeyin durmasını istiyorum bugün. Sanki komadaymış gibi olsun bugün hayatım, hiçbir şey yapmayım. Göz kırpmak bile yük bugün bana.

Günler bu şekilde başlamamalı. Hiçbir varlık böyle gözünü açmamalı güne. Kimse böyle bir cezayı hak etmiyor bence, en kötü varlık bile. Neden bu kadar kötü peki bugün? Neden her zamankinden daha yorgunum daha bitkinim? Neden bu kadar ağrıyor başım? Zilli ile bile konuşasım yok bugün. Zaten bırak konuşmayı ağzımı açma isteği bile yok. Ne oluyor bana böyle?

Kafamı dağıtmam lazım bir şekilde. Hiçbir şey düşünmeden yaşamak mümkün değil madem, saçma bir konu bulmam lazım aklıma daha yorucu şeyler gelmeden önce. Ama ne olabilir bu saçma konu. Hadi ama Alper, sen saçma sapan düşüncelerin adamısın. Senin için zor olmamalı böyle şeyler. Aç şu gözünü de etrafına bir bak. Etrafındaki seslere, kokulara, görüntülere odaklan. Zaten çok sürmez kafanda aptalca çağrışımların oluşması. Hadi, odaklan…


Olmuyor… Denedim ama olmuyor. Hiçbir şey gelmiyor aklıma. Bugün her şey çok düz sanki. Hiçbir şey başka bir şeye benzemiyor bugün. Aslına bakarsan, bugün hiçbir şey kendine bile benzemiyor. Var olmaması gereken bir gün bugün. Ama bu halim bile yoruyor beni. Acaba kalkıp bir şeyler mi yazsam? Harfleri sıralayıp kelime oluşturacak kafa yok ama bende bugün. Böyle zamanlarda en etkili ilacım gitarımdır aslında. Ama bugün ona bile dokunmak gelmiyor içimden. Bugünün bir konusu, bir hikayesi yok. Bugün sadece birbiriyle alakasız kelimelerin sıraya girip, kendilerini cümle ilan ettikleri bir gün. Bugün ben kadar anlamsız bir gün… 

28 Mayıs 2015 Perşembe

“ Aşk gece karanlığı gibidir, karşındaki insanın kusurlarını örter “

Neden hatırlattın ki şimdi bu konuyu? Ne güzel unutmuştum, saçma sapan muhabbetlere dalmıştık. Bilmiyor musun konu hüzün olunca, hıyarım var diyene tuzlukla koşan bir adamım ben. Ondan sonra angut deyince kızıyor. Tam esas konudan sapmışım, kafamı dağıtmışım biraz, beyefendi geldi yine döndürdü bizi baştaki konuya.
  • Bu hikâyenin konuşu aşk değil mi? Neden konuyu hatırlattım diye sinirlendin lan?
  • Ne hikâyesinden bahsediyorsun lan sen?
  • Ne bileyim lan ben? Öylesine söyledim o lafı.
  • Arkadaş, bir insanın hayalindeki karakter de mi deli olur ya? Lan ben yeterince deliyim zaten. Siz bari akıllı olun da beni biraz yola getirin.
  • Oldu canım, işimiz gücümüz yok senle uğraşacağız.
  • Ne işin var lan? Hayali bir karaktersin oğlum sen. Var olma nedenin beni daha fazla delirtmek, kafamı daha fazla karıştırmak mı?
  • Neden olmasın?
  • Korhan, bi siktir git ya.
  • Karşındakine kendi adınla hitap etmek, hele ki kendine kendi adınla hitap edip küfretmek nasıl oluyor?
  • İlginç oluyor aslında. Bir taraftan başkasına küfrediyor gibisin, bir taraftan da gördüğün küfrettiğin şey aynadaki yansıman.
  • Güzel delirdin lan sen.
  • Sorma vallahi. Çok tatlı delirdim.

Hakikaten de tatlı delirdim ama. Adama atar yapıyorum, küfrediyorum ama bir yandan da hoşuma gidiyor. Kafamda yarattığım karakterler birbirinden değişik. Sıkıcı değiller en azından. Sırf akıl veren ciddi karakterler olsa hiç hoş olmazdı.
  • Konuya dönmeyi düşünüyor musun?
  • Dönecek uygun bir yer bulursam döneceğim ya. Buradan dönülmez yasak, baksana tabela var.
  • Hangi tabeladan bahsediyorsun lan sen?
  • Lafın gelişi anam, lafın gelişi…
  • Şaka yapma demiştim sana, değil mi?
  • Bir sus ya.
  • Dön artık şu konuya.
  • Tamam dönelim. Neyine döneceğiz konunun?
  • Ha iki satır laf ettin diye bitti mi aşk konusu? Her sabah yaptığın aptalca şeyler, söylediğin onca sözün karşılığı bu mudur yani? İki sayfa söz, hadi bitti bu kadar. Bu kadar mı aşk hakkında edilecek laflar?
  • Aşk konusunda edilecek kelam bitmez. Ne anlatayım sana bilmiyorum ki? Sor bir şey de başlayalım bir yerlerden.
  • Ne zaman konuşacaksın bu kızla?
  • Konuşacak mısın bu kızla?
  • Bilmiyorum. Sanmıyorum.
  • Ne demek sanmıyorum babiş?

Kahramanımız zilli geri döndü. Duramaz tabi ki, konuyu aşka getirmişiz, durur mu hiç zilli? Bana laf sokacak bir sürü malzeme çıkacak ona, bu fırsatı kaçırmaz.
  • Hoş geldin kız zilli. Nerelerdeydin?
  • İhtiyacın yoktu o arada babiş. Ama konuyu değiştirme lütfen. Konuşmayacak mısın gerçekten de bu kızla?
  • Sanmıyorum. Böyle daha güzel.
  • O ne demek lan?
  • Sen de mi buradasın lan? Zilli gelince sen gitmişsindir diye ümitlenmiştim.
  • Yok anam buradayım, hiç boşuna heveslenme.
  • Yormayın lan beni, aynı anda çok kişi gelmeyin, bu da kafa.
  • Babiş konuya dönelim lütfen.
  • Aman tamam be. Birdiniz iki oldunuz, iki taraftan beni sıkıştırıyorsunuz.
  • Cevaplasana lan kızın sorusunu.
  • Tamam be, durun iki dakika. Hayır konuşmayı düşünmüyorum. Çünkü onu tanımıyorum. Onu tanımadan o kadar güzel duygular yükledim ki ben ona, mükemmel bir karakter oldu o benim kafamda.
  • Gerçekten de kafandaki gibi mükemmel bir insandır belki de. Tanımadan bilemezsin ki.
  • Sanmam. İnsanlar kusurludur çünkü. Kusuru olmasa bile düşünce yapısı farklıdır insanların. Senin kafanda yarattığın karaktere uyamaz hiç kimse. Herkesin bir kusuru, hoşuna gitmeyen bir yönü, beklentini karşılamayan bir yönü vardır. Aşk gece karanlığı gibidir, karşındaki insanın kusurlarını örter. Zamanla sabah olur, güneş doğar ve kusurları görmeye başlarsın.
  • Alper bir şey söyleyeyim mi?
  • Söyle bakalım.
  • Fazla kasma anam ya. Senden öyle felsefi laflar, afili aforizmalar çıkmıyor.
  • Kassam ne olacak lan zaten? Ben daha adımı doğru şekilde söyleyemiyorum.
  • Yok kendi adını çok güzel söylüyorsun da, iş bana gelince söyleyemiyorsun nedense.
  • Bilmiyorum Gorhancığım ya.
  • Pislik herif.

Amacım zaten aforizmalar, felsefi laflar değil benim. Daha cümle kurmayı zor beceren bir insanın böyle beklentiler içinde olması da saçma olur zaten. Ama aklıma gelen en güzel örnek bu. Gece ve gündüz ikilisi birçok açıklamaya sahip olmuştur zaten. Gece seni üşütürken, gündüz içini ısıtır. Gece yalnızlıktır sessizliktir, gündüz ise güneşle birlikte uyanır her şey, tüm hayat. Aşk için de en güzel örnek budur bence. Gece karanlığı örter çünkü tüm kusurları, tüm kötülükleri. Hiçbir şeyi görmediğin zaman inanmak daha kolaydır, kötü şeylerin olmadığına. Sabah olup da güneş doğunca görürsün gerçekte durum ne. Aşkta da başta mükemmeldir karşındaki inşan. Hiçbir kusuru yoktur, mükemmeldir, hep aradığın kişidir karşındaki. Zaman geçer gözüne inen perde zamanla kalkar ve o zaman fark etmeye başlarsın gerçekleri. Bazıları şanslıdır karşısındaki insanın gecesi gündüzü birdir. Bazıları ise şanssızdır, gece öyle büyük kusurları örtmüştür ki, kendisinden şüphe eder insan.
  • Yine çok karamsarsın babiş.
  • Hakikaten lan, içimi kararttın.
  • Neden herkes kusurlu olsun ki? Kendin de söylüyorsun bazılarının gecesi gündüzü birdir diye. Belki o da öyle biri. Daha tanımadan önyargılı yaklaşıyorsun.
  • Ufaklık doğru söylüyor. Kızın adını bile bilmiyorsun ama maşallah hakkında peşin hükümlere varılmış, kararlar verilmiş. Daha tanımadan yaftalamışsın kızı.
  • Peki, herkese böyle yaklaşırsan nasıl aşık olacaksın babiş?
  • Güzel soru. Hadi bunu cevapla Alper Efendi.

Burası da iyice kalabalık oldu. Baksana iki taraflı ardı ardına laf söylüyorlar, bana edecek laf bile kalmıyor. Bir tek aksakallı dedemiz eksik, o da gelirse tam olacağız.
  • Beni mi çağırdın evlat?
  • Yok artık. Dedeciğim bir dur lütfen, zaten ortalık karışık. Merak etme sahip çıkacağım ben sana.
  • Tamam evlat.

Dede de gelsin tabi, onsuz olur mu? Kafa, kafa değil ki anasını satayım. İyice düğün salonuna dönmeye başladı ortalık. Hiç de sevmem düğünleri. Kendi kafamdaki düğünden de kaçabilir miyim acaba?
  • Morgan Freeman mıydı lan o?
  • Yok, onu tanrı rolünde düşünüyorum.
  • Dedeyi kim oynayacak peki?
  • Ne bileyim lan ben? Cast direktörü müyüm ben?

İyice karıştı ortalık, iyice saçmalamaya başladık. Kafamda dönen muhabbetten, karmaşadan başım ağrımaya başladı artık. Kendimi iyi hissetmiyorum aslına bakarsan. Bunca ses, bunca karakter, bunca konu, bunca konuşma… Kaldıramıyorum artık bu karmaşayı. Ben bunları düşünürken Korhan ve Zilli halâ aralarında benim insanlar hakkındaki düşüncemi tartışıyorlar. Ne garip değil mi bir yandan bunları düşünürken bir yandan da kafandaki iki karakterin arasında geçen konuşmanın olması ve bunun bir sesten öte her kelimesini duyduğun gerçek bir konuşma olması. Beyin gerçekten de şaşırtıyor bazen insanı. Ama cidden artık kaldıramıyorum. Yeter…
  • Susun lan, yeter! Başım şişti yemin ediyorum.
  • Yemin mi ediyorsun? Çok inandırıcı olmadı anam senin yeminin.
  • Lafın gelişi söyledim lan onu. Kavurma şahidim olsun ki mi deseydim?
  • Daha inandırıcı olurdu.
  • Kesin artık yeter. Daha fazla konuşmak istemiyorum bugün. Yatıyorum ben…


25 Mayıs 2015 Pazartesi

“ Neden sadece iyi şeyleri hak eden insanlar olalım ki? ”

Nereye gittin be zilli? Ne güzel konuşuyorduk seninle. Nerden çıktı şimdi bu angut? Ben kendime angut mu dedim az önce? Kendimle kavga etmem de bir garip gerçekten. Bana da bu yakışırdı gerçi.
  • Anlatmayacak mısın bana hacı? Boşuna mı geldim ben?
  • Boşuna geldin tabi ki angut. Neden geldin ki zaten?
  • Zilli haklı gerçekten de malsın sen.
  • Zilli arkamdan mal mı diyor bana?
  • Yok anam, o bizim gibi değil, kibar kız.
  • Anasına çekmiştir.
  • Yani, büyük ihtimalle.
  • Ne diyor peki?
  • Sürekli ona gerçekmiş gibi davranmandan bahsediyordu.
  • Sen de bundan mal olduğum sonucunu mu çıkardın?
  • Evet
  • Tebrikler, sana da bu yakışırdı zaten.
  • Rica ederim anam, sonuçta ben senin kafandaki bir karakterim. Sana yakışan bir şey demek ki bu.
  • Soruma cevap versen diyorum artık. Neden geldin sen?
  • Sen istedin diye olabilir mi?
  • Ben senin neyini isteyim lan angut? Ben zilli ile gayet mutluyum. Bir yanlış anlaşılma olmuş anam, hadi sen git de zilli gelsin.
  • Mal deyince kızıyorsun da hala devam ediyorsun. Lan oğlum ben hayali bir varlığım. Sen istedin ki geldim.
Angut doğru söylüyor. Ben doğru söylüyorum yani. Bir saniye yani ben angut muyum? Bu soruyu kendime sorduğuma göre cevabı evet sanırım. Neyse, neden çağırdım acaba ben bunu? Kendimle neden konuşmak isteyim ki? Gerçi zilli ile konuşurken de kendimle konuşmuş oluyorum. Ama o farklı. Bir o güzelliğe bakarak konuşmak var bir de bu meymenetsiz surata bakarak.
  • Sensin lan meymenetsiz.
  • Ben de onu diyorum zaten. Ne oldu şimdi de sen mi unuttun benim hayalimdeki bir varlık olduğunu Korhan Efendi?
  • Ne mal adamsın ya…
  • İki dakika adam ol, düzgün konuş ya. Geldiğinden beri sürekli hakaret ediyorsun.
  • Sen başlattın “lan” ile.
  • Ya neyse geç onu da, ben neden çağırdım seni? Bir fikrin var mı?
  • Nerden bileyim ben? Belki de zilli ile konuşamayacağın bir konu yüzündendir.
  • İyi de o da bir hayal. Sonuçta ha sen ha o, kendimle konuşuyorum ben.
  • Ama ona bakarken tam olarak kendinle konuşuyor olmuyorsun değil mi? Bir onla konuşmana bak bir de benle konuşmana. Karşında kendi siluetin varken sinirini açığa çıkarmak daha kolay oluyor. Sonraki cümleni düşünmeden kurabiliyorsun. Hayal olduğunu bilsen de karşında küçük bir kız olunca rahatça sinirlenemiyorsun, küfredemiyorsun.
  • Doğru söylüyorsun.
  • Her zamanki halim.
Aferin bana, çok güzel çözdüm bu meseleyi. Demek ki içimdeki öfkeyi ortaya çıkarmak için çağırdım kendimi. Demek ki ben sinirliyim. De neye sinirliyim acaba?
  • Neye sinirliyim lan ben?
  • Hayatımda duyduğum en saçma soru bu sanırım. Ben nerden bileyim?
Haklı. İnsan karşısındakine neye sinirli olduğunu sorar mı hiç? Bu delilik işi güzel de alışmak çok zor ya. Karşımdaki hem ben hem de başka birisi. Alışmak zor buna zor.
  • Bunda da bir hayır vardır be Alper, üzülme.
  • Ya hayrını… Bak sinirlenmek için güzel bir konu bu hayırlısı meselesi.
  • Buldun mu sinirini?
  • Olabilir.
  • Ne duruyorsun o zaman?
  • Ben dalıyorum o zaman düşünmeye, sen oradan dinlersin.
Meselemiz bu: “hayırlısı” . Oldum olası beni sinirlendiren bir düşünce bu. Kötü şeyler mi oldu; vardır bir hayırlısı. Sınavdan mı kaldın; vardır bir hayırlısı. Araban mı bozuldu; vardır bir hayırlısı. Başımıza her gelende, yediğimiz her golde, her canımız yandığında “vardır bir bildiği” dedik, “hayırlısı buymuş”. O zaman neden göremedik bir türlü, neymiş bu hayırlı olan? Neden bir sonraki hayırlı olmadı? Başımıza her gelen mi hayırsız bizim? Hep mi kötü şeyler geliyordu ardı ardına da o bizi koruyordu? Her şeyi olduran o değil mi? O zaman neden tüm kötü şeyleri koyuyor sırayla önümüze de sonra bizi koruyor? Kötü şeyler yerine iyi şeyler vermekteki problem ne? Hep mi kötü şeyleri hak ediyorum ben?
  • Bitti mi anam kendine acıman?
  • Yok, dibinde var biraz daha?
  • Soğumuştur o, içilmez boş ver.
  • He ya, sevmiyorum zaten dibini.
Zilli kendime acımama izin vermez, bu izin vermez. İki dakika rahat bırakın beni arkadaşım da doya doya kendimi gömeyim.
  • Zorunda mısın?
  • Şarkının adı dimi, “zorunda mıyım”?
  • Şaka yapma, yakışmıyor.
  • Ha ben kendime acımayım, siz gömün beni. Oh ne güzel.
  • Evet, bundan inanılmaz zevk alıyoruz.
  • İyi ki bir şey söyledim, sırayla kullandınız aleyhimde.
  • Sence bizim var olma sebebimiz senin aleyhinde çalışmak mı?
  • Bilmem.
  • Ne demek “bilmem”? Sence beynin seni gömmek için mi yarattı bizi, yoksa sana yardım etmek, bir şeyleri fark etmeni sağlamak için mi?
  • Akıllı adamımdır, muhtemelen bana yardım etmek içindir.
  • Aynen öyle anam.
Bir insanın kendi kafasında yarattığı varlık kendisine ders verir mi ya? Benim hayallere bak; biri laf sokar, diğeri akıl verir. Ne meraklıymışım ders vermeye. Başkasına veremeyince kendime ders vermeye başladım.
  • Var öyle bir huyun.
  • Evet, var, inkâr edemeyeceğim. Peki, yanlış mı söylediklerim?
  • Hangi söylediklerin?
  • Avrupa ekonomisi ile ilgili söylediklerim.
  • Güldürme lan beni. Sen ne anlarsın ekonomiden?
  • Sabah beri ne anlatıyorum ben?
  • Avrupa ekonomisi?
  • Lan!
  • Sen benle dalga geçerken iyiydi değil mi?
  • Ne yapayım, çok saçma soru soruyorsun?
  • Doğru.
  • Yani
  • Kesinlikle.
  • Cevaplasana oğlum sorumu, neden hep böyle olmak zorunda? Sürekli olumsuz şeyler yaşayınca neden hep hayırlısının bu olduğuna inanıyoruz? Neden bize iyi şeyler vermiyor?
  • Nerden bileyim lan ben onu? Bilmem farkında mısın ama bana tanrının çalışma yöntemini soruyorsun.
  • Biraz öyle oldu sanırım.
  • Görünce ona sorarsın. Şimdi ben onun adına cevap vermeyim, ayıp olur.
  • O da doğru. Sana cevap hakkı doğdu tanrım, bekliyorum cevabını. Mail ya da posta ile gönderebilirsin cevabını. Ya da posta yollama kaybolur o, whatsapp tan yolla.
  • Çarpılacaksın.
  • Bilmediğim bir şey söyle lan bana.
  • İktisatla ilgili herhangi bir şey söyleyeyim o zaman, hiçbir şey bilmiyorsun nasılsa.
  • Güzel laf soktun aferin de konuyu dağıtmasak diyorum.
  • Ya, iyi diyorsun, güzel diyorsun da, ne cevap vereyim ben sana? Ben nerden bilebilirim, neden tanrı böyle yapıyor?
  • Haklısın.
Belki de yoktur böyle bir çalışma yöntemi. Hiçbirimiz kötü şeyleri hak etmiş olmayı kabullenemiyordur. İnsan konduramaz çünkü kendine kötü şeyleri hak eden birisi olmayı. Böyle kötü bir şeyi neden hak etmiş olsun ki? Aslında o olan kötü bir şey değildir. Daha kötü bir şeyin olmasını engellemiştir tanrı. Eğer o olsaydı, sonu çok kötü bitecekti kesinlikle.
  • Çok saçma bir avuntu değil mi lan bu?
  • Bence öyle. Çok daha basittir bunun cevabı, altında bu kadar iyilik aramak zavallılıktan başka bir şey değil.
  • Daha basit derken? Ne gibi mesela?
  • Belki de sen böyle kötü bir sonu hak eden bir insansındır. Ya da kötü bir insan olmamana rağmen iyi bir sonu reva görmemiştir sana. Belki de onunla bir ilgisi yoktur, senin süreçte yaptıkların bu sonucu doğurmuştur.
  • Daha mantıklı geldi bana da.
  • Neden karışık bir sebebi olmak zorunda ki? Neden sadece iyi şeyleri hak eden insanlar olalım ki?
  • Haklısın. Peki, bir şey sorabilir miyim?
  • Çok kibarsınız bakıyorum da Korhan Bey. Sor bakalım.
  • Hikâyeye mahallenin kızı diye başladın aşk diye başladın da ne ara konu tanrıyla kavgaya geldi? Ne oldu sabah soğuğuna değen kadın?
  • Hakikaten ya. Onu anlatmaydı aslında hikaye, aşkı anlatmaydı. İyice saptık konudan. Hatırlattığın için sağ ol anam.
  • Rica ederim canım, ne zaman istersen.

15 Mayıs 2015 Cuma

“ körlüktü, sağırlıktı, cahillikti, saflıktı, körü körüne inanma ihtiyacıydı aşk ”

Gerçekten de mutluydum uzun bir aradan sonra. Bir eksik tamamlanmıştı sanki hayatımda. Ah be zilli, sen miydin acaba hayatımda eksik olan şey? Çok saçma değil mi ama? Hayatımdaki eksiği tamamlayan şey yine ben, kafamdaki bir ses, gördüğüm bir hayal. Bir insanın eksiği nasıl kendisi olabilir ki? Bir insan nasıl olur da kendine muhtaç olur? Neyse bende bunu çözecek kafa yok. Bu kafayla şu anda yapabileceğim en güzel şey, yeni bir bardak çay almak sanırım.
  • Çay içer misin kız?
  • Babiş unuttun galiba yine benim hayal olduğumu
  • Yok ufaklık unutmadım. Sadece sormak istedim. Güzel hissettirdi çünkü bunu sormak.
  • Anladım babiş.
Neyse bizim kızın anlayışlı olacağı tuttu. Yeni bir laf sokmadan gideyim de alayım şu çayı. Bir insan aşırı dozda çaydan ölür müydü acaba? Neyse bu gidişle öğreneceğim bunu da.

 
Bir bardak, bir şeker ve sıcacık çay… Daha bir yudum bile almadan iyi geldi bile yeni bardak. Neyse odaya dönelim de devam edelim ufaklıkla konuşmaya. Bugün konuşacaklarımız varmış, hanımefendi öyle dedi. Konuşalım bakalım. Sen hep yanımda ol da ufaklık, ne istersen konuşalım. Sen hep yanımda ol…

 
Odaya girdiğimde beni bekliyordu altın saçlı deniz gözlü kız. Öyle güzel bakıyordu ki… Böyle evladı olmamalı ya insanın. Buna nasıl kızabilirsin ki bir hata yaptığında. Gözlerine bakar bakmaz unutuyorum konu neydi, ne söyleyecektim, bir cümle oluşturabilmek için gereken, sıradaki gereksiz kelime neydi…
  • Diğer kadınlar bitti, şimdi de beni mi gözünde büyütüyorsun babiş?
  • Ne var kız? Bırak o gereksiz insanları büyüteceğime seni büyüteyim gözümde.
  • Kimseyi büyütmesen olmuyor mu?
  • Olmuyor ufaklık… Söyledim sana benim elimde olan bir şey değil o. Görüyorum ve büyüyorlar.
  • Babiş sende ciddi bir problem var.
  • Babaya öyle söylenir mi kız?
  • Öyle ama
  • Öyle…
Yine haklı zilli. Yok arkadaş, bu kadar akıllı bir çocuğu olmamalı insanın. Çocuk dediğin biraz saf olmalı. Bizimki maşallah zekâ küpü. Demek ki babasına çekmiş.
  • Bu güzel oldu işte babiş.
  • Ne güzel oldu?
  • Kendini övmen. Biraz ukalalık ama olsun. Kendini yermenden iyidir.
  • Ben kendimi övmüyorum ki, ne olduğumu söylüyorum.
  • Tamam babiş abartmayalım.
  • Niye kız değil miyim yani?
  • Öylesin babiş. Senle uğraşayım dedim biraz.
  • Uğraş anası kılıklı, uğraş.
  • Az önce babama çekmiştim sanki?
  • O ayrı, bu ayrı.
  • Kesin öyledir babiş.
Konuşulmuyor bizim kızla. Anında yakalayıp yapıştırıyor cevabı. En kötüsü de hoşuma gidiyor zillinin bu tavrı.
  • Babiş?
  • Efendim ufaklık.
  • Sen bu kadına âşık mısın?
  • Hangi kadına?
  • Sabahın ayazında balkonda beklediğin kaç kadın var babiş?
  • Ha onu mu diyorsun. Bilmem. Tanımıyorum ki âşık mıyım değil miyim bileyim.
  • E o zaman neden her sabah o ayazda sırf onu görmek için bekliyorsun?
  • Hoşuma gidiyor çünkü güne onla başlamak.
  • Bu aşk değil mi?
  • Bilmem.
  • Aşk ne peki sence babiş?
Haydi bakalım bu soruyu cevapla Alper. Ben nasıl anlatacağım bu kıza aşkın ne olduğunu. İşin kötü yanı daha ben tam olarak bilmiyorum ki aşk nedir ne değildir. Bilmediğim bir şeyi kıza nasıl aktaracağım acaba?
  • Nerden çıktı kız bu soru? Ne ara geldik biz bu konuya?
  • Gelmek istedin demek ki babiş.
  • Demek ki.
  • O zaman konuşalım hadi. Aşk ne babiş anlat hadi.
  • Ufacık kızsın nasıl anlatayım ben sana?
  • Of babiş ben yokum. Kendine anlatıyorsun bunu. Kaç kere söyleteceksin bunu bana?
  • Babaya oflanmaz. Ben de bunu kaçtır söylüyorum.
  • Ama her seferinde ben gerçekmişim gibi davranıyorsun.
  • Biliyorum.
  • Neden?
  • Hoşuma gidiyor çünkü gerçek olman fikri. Burada kendi kendine konuşan zavallı bir adam olmak yerine, senin gerçek olman fikri daha güzel geliyor. Ama sen bunu elimden almak için elinden geleni yapıyorsun zilli.
  • Hayaller tehlikelidir babiş…
Haklı. O kadar güzel ki bu hayal, gerçeklikten kopmayı öylesine çok istiyorum ki. Kız biraz izin verse tamamen bu dünyada yaşarım ben. Beynim gerçekliğe tutunmaya çalışıyor. Ne varsa gerçeklikte? Bırak işte dalalım komple deliliğin denizine. Gerçek hayat çok sıkıcı, bırak artık eğleneyim, mutlu olayım. Sahte de olsa yaşadığım, olmayan bir dünyada yalancı bir mutluluk bile yaşıyor olsam yaşayayım. Gerçeklik asıl tehlike bence, bir insan aklı için.
  • Hala bekliyorum babiş.
  • Ben de bekliyorum kız. Ama bir türlü gelmiyor.
  • Ne gelmiyor babiş?
  • Mutluluk, huzur, para ve daha bir sürü şey.
  • Onu demiyorum ben ama. Sorumun cevabını bekliyorum ben hala.
  • Dedim ya zilli, bilmiyorum ki ben cevabını.
  • Öyle bir şey demedin babiş.
  • Aklımda kurduğum her cümleyi biliyorsun. İşine gelince anında cevabı yapıştırıyorsun. Bunu da duymuşsundur kesin.
  • Yine de tarif etmeyi dene bakalım.
  • Deneyelim bakalım prenses. Düşünsem olur mu? Sen dinliyorsun nasılsa sürekli düşüncelerimi.
  • Olur babiş.
Aşk neydi? Kızın sorduğu soruya bak, bilsem milyonluk büyük ödülü kazanacağım sanki. Nerden bileyim ben aşk neydi. Aşk aptalca bir duyguydu işte. Sabah beri konuştuğumuz aptallık haliydi. Hiç tanımadığın birisini görmek için sabahın köründe balkonda donarcasına beklemekti aşk. Sıradan insanları ilahi varlıklar olarak görmekti aşk. Onun her şeyini güzel görmekti. Onla ilgili kötü olan her şeyi görmezden, duymazdan gelmekti aşk. Aşk körlüktü, sağırlıktı, cahillikti, saflıktı, körü körüne inanma ihtiyacıydı aşk. Kendine katlanamazken sana katlanacak birini bulmanın verdiği mutluluktu aşk. Kendinden ölesiye bıkmışken birlikte tek bir hayat yaşamaktı, birlikte nefes almaktı aşk. İki insanın ölüp, tek bir bedende yepyeni bir hayata başlamasıydı aşk.
  • İnsan neden kendinden sıkılır ki?
  • Sıradandır çünkü. Başkasına çok farklı bile gelse yaşadığın hayat, senin için aynıdır. Bu rutin yorar bir süre sonra insanı.
  • Başkası nasıl bozuyor peki bu sıradanlığı?
  • İşte onun bir açıklaması yok bende. Ne oluyor nasıl oluyorsa kalbin sıkışıyor bir anda. Kendin yok oluyorsun sanki bir anda, her şeyi onun için yapmaya başlıyorsun.
  • Tam senlik bir düşünce lan.
  • Lan mı? Ne diyorsun kız sen?
  • Kız mı? Alper bir bak bakalım kız mı var karşında?
  • Sen kimsin lan?
  • Yuh , öküz, tanıyamadın mı beni?
  • Lan iyi de sen bensin.
  • Aynen öyle anam. Nasıl bunalttıysan zilli kaçtı. Biraz da benle uğraş bakalım.
  • Lan defol git. Neredesin kız zilli, bu angut ne geziyor burada. Kim bu lavuk?
  • Korhan anam ben. Biraz da bana anlat bakalım…